86. Oscar Ödül Töreni Hakkında - Atakan Göktepe

1 Mart 2014 Cumartesi

86. Oscar Ödül Töreni Hakkında


Bugün Oscar'lar politikleşmeyle, magazin malzemesi olmakla ve amacından sapmakla suçlansa da hala da günümüzün sinema platformunda kabul edilebilecek en prestijli ödül törenidir. Bu seneki filmler hakkında uzun uzun yazmak geçmedi içimden açıkçası. Çok iyi filmler gördük sene boyu. Biliyorduk ki bazılarının Oscar'larda adları bile geçmeyecekti, bazıları ise hak etmedikleri ödülleri alacaktı. Bu sene izlediğim en iyi üç filmin üçü de elbette adaylık listesinde herhangi bir kategoride yer almıyor. Bunlar elbette Frances Ha, La Vie D'Adele (Blue is the Warmest Color) ve Holy Motors. Bu sene dünya çapında olduğu gibi özellikle Türk sinema çevreleri de bu üç filme çok sahip çıktı. Sevgili Greta'cığımın (Gerwig) Altın Küre adayı olması beni çok mutlu etmişti. Oscar değerlendirmesi dahilinde boğulmak istemeyen sinemaseverler için her biri birer nimet bu filmlerin. Özellikle Frances Ha o kadar içe işleyen bir film ki kişisel olarak izledikten sonra "Başlarım American Hustle'ına..." dedim.
Tabi öne çıkan filmleri ise şu şekilde değerlendirebiliriz:


Oscar Ödül Töreni ve ödül dağıtımına zaten aşinayız. Belli başlı iki film kapışır olan iyilere olur. Bu yarışan filmler iyi değil midir peki? Elbette iyilerdir ama bazı alanlar dışındaki kategorilerde abartılırlar ve gereksiz yüceltilirler. Mesela geçen senenin bana göre Oscar'larda -ve diğer ödül törenlerinde- en çok şişirilen filmi Silver Linings Playbook'tu. Aynı zamanda yıllar yıllar önce Grace Kelly'sidir, Audrey Hepburn'üdür, yeni dönemden Natalie Portman'ıdır, Marion Cotillard'ıdır 'En İyi Kadın Oyuncu' ödülünü alırken Jennifer Lawrence'ın onlarla aynı kategoride ödül almasını da hazmedememiştim bir türlü. Lawrence bu sene de aday. Belki geçen seneden daha yetkin bir rolde ve daha yetkin bir performansla. Ama Jennifer Lawrence'ın Oscar hak etmesi için -bence- henüz daha yolu var.

Uğruna ölebileceğim, ilk göz ağrım Harry Potter serisinin en beğendiğim film taa o zamanlardan beri Prisoner of Azkaban olmuştu. Alfonso Cuaron'un seriyi Chris Colombus'un döndürmeye başladığı 'pazar sabahları çocuk filmleri kuşağı filmi' atmsoferinden kurtarmış ve gayet ölçülü ve seyir zevki yüksek bir film yaratmıştı. Cuaron'un diğer filmleri  benim için her zaman bir zevk kaynağı olmuştur. Bu sene öne çıkan Gravity, filmin her karesinde Sandra Block olmasına rağmen bir başyapıt haline gelmişse bunu tamamen Cuaron'un yönetiminin gücüne bağlayabilirim.

Blue Jasmine, çok geriye gitmesek bile, Woody Allen'ın bundan bir iki önceki filmlerine kıyasla birazcık zayıf bulundu diye okudum. Blue Jasmine'i izlemek benim için ciddi bir zevkti. Her karesinde Cate Blanchett'in güzelliğini ve yeteneğini gözeneklerinize kadar yaşıyorsunuz ki bu da olağanüstü bir deneyim. Allen filmi bazında değil de sadece performansı değerlendirecek olursak kesinlikle bu sene daha iyisini izlemedim. Her alan da ve her yerde Meryl Streep'i savunurum mesela ama August: Osage County'de yine harikalar yaratan Meryl de Blanchett'in gölgesinde kalmış.

Son olarak The Wolf of Wall Street'ten de bahsetmek istiyorum. Film tamı tamına üç saat. Hitchcock diyor ki; "Bir filmin süresi insan mesanesinin dayanıklılığıyla doğru orantılı olmalıdır." Ama Scorsese'nin The Wolf of Wall Street'i o kadar kuvvetli ve bağlayıcı ki sıkıldığımı veya saatimi kontrol ettiğimi hatırlamıyorum. Ayşe'yle salona girdik, oturduk, yemeğimizi açtık ve üç saat keyfimize baktık. Keyfimize baktık diyorum çünkü The Wolf of Wall Street gerçekten çok ilginç bir film. Gerçek bir hikâyeden uyarlanan filmin film haklarını, aynı zamanda filmin baş karakteri olan, Jordan Belfort, bu filmde aynı zamanda da yapımcı olan Leonardo DiCaprio'ya tamı tamına 1 milyon dolara satmış. İşte ticari zeka budur. Bizdeki ismiyle Para Avcısı DiCaprio'nun ve de bir başka aday olan Jonah Hill'in ve tabi nice arka planın performanslarını zevkle izleyebileceğiniz yaşayan en büyük yönetmenlerden Martin Scorsese'nin son bombası. DiCaprio o kadar güçlü ki herkes Matthew McConaughey falan derken benim Leonardo DiCaprio içime doğuyor. Gerçi Akademi ne zaman tam hak edeni göz etti ki? (Matthew McConaughey de hak ediyor elbette ama DiCaprio Titanic'ten beri göz ardı ediliyor.)
Lafı daha fazla uzatmaya gerek yok. Farkındayım American Hustle ve 12 Years a Slave'e değinmedim ama yazıyı uzatmanın ve zaten üzerine bir sürü şey yazılıp çizilmiş filmler üzerine gevezeliğe lüzum yok. Şuradan kısaca bir tam liste hazırladım. Listede favorilerimden ziyade kazanacaklarını umduklarım var. İnşallah çoğu tutar. Umarım beğenirsiniz. Kalın sağlıcakla!


En İyi Film: 12 Years a Slave
En İyi Erkek Oyunucu: Leonardo DiCaprio
En İyi Kadın Oyuncu: Cate Blanchett
En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Jared Leto
En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Jennifer Lawrence
En İyi Animasyon: Frozen
En İyi Yönetmen: Alfonso Cuaron
En İyi Uyarlama Senaryo: 12 Years a Slave (Gönül The Wolf of Wall Street'ten yana)
En İyi Özgün Senaryo: Her
En İyi Yabancı Film: The Great Beauty (The Hunt çok çok iyiydi)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder