Stoker-Lanetli Kan (2012) - Atakan Göktepe

28 Temmuz 2013 Pazar

Stoker-Lanetli Kan (2012)


Yapımı: 2013 - ABD , İngiltere, Güney Kore
Tür: Dram, Gizem, Korku
Süre: 99 Dakika
Yönetmen: Chan-Wook Park
Oyuncular: Mia Wasikowska, Matthew Goode, Nicole Kidman, Dermot Mulroney, Lucas Till
Senaryo: Wentworth Miller
Yapımcı : Ridley Scott, Tony Scott
IMDb Notu: 7.2
Benim Notum: 8

Stoker bu senenin vizyona girmesini en çok beklediğim filmlerinden biriydi. Bir kere sinopsisi okuduğumda heyecanlandım çünkü film açık açık Hitchcock'un Shadow of a Doubt filminin bir nevi serbest uyarlamasıydı. Shadow of a Doubt Charlie isimli genç bir kızın çok sevdiği ve adaşı olan amcası Charlie'yle aralarındaki önce sevgi sonra gerilim dolu hikâyesini anlatıyordu. Stoker'da da konu çok benzer. Güney Koreli yönetmen Chan-Wook Park ilk defa Alfred Hitchcock'un Vertigo'sunu izledikten sonra yönetmen olmaya karar vermiş.  Zaten kitlelere tam olarak kendini ispat ettiği filmi Oldboy'da da Hitchcock'tan izler bulabilmek mümkün. Stoker da aynı şekilde Hitchcockian bir film olmuş. Performanslar dozunda, film sonuna kadar ritimli, kurgu sıkmıyor, sarkmıyor, süresi uzun değil, sanat yönetimi harikulade, müzikleri baştan çıkarıcı...

Film Richard Stoker'ın cenazesiyle açılıyor. Ondan önce de küçük bir sahne var ama bu sahne Christopher Nolan tarzı sonu başta tadımlık olarak gösterme taktiği. Richard Stoker öldüğünde geriye iki aile üyesini bırakıyor: karısı Evelyn Stoker (Nicole Kidman) ve kızı India Stoker 'ı (Mia Wasikowska). Hikâye temelde India'nın bakış açısı ve iç dünyasından ilerliyor zaten. India'yı şaşırtan ve rahatsız edense babasının cenazesinde ansızın ortaya çıkan bir adam: amcası Charlie (Matthew Goode).
India yıllar boyu bir amcası olduğunu bilmeden yaşamış ve o yüzden bu yakışıklı ve karizmatik adamın etki alanına girmekten korkuyor. India film boyu kasveti ve hafiften gotizmi sağlayan unsur olageliyor. Yas tutuyor, siyah giyiyor, az ve ters konuşuyor.
Stoker, Shadow of a Doubt gibi amcanın bir katil olduğu şüpheleriyle başlıyor ve gerçekten de katil olduğunu ifşa etmek için finali beklemiyor. Charlie Amcanın bir katil olduğu gerçeğini bilerek izliyoruz filmi. Bundan sonrasını anlatmak bana filmin tadını kaçırmak gibi geliyor.


Mia Wasikowska'nın duş sahnesi bence Psycho'ya açıkça bir selamdı.

Film müzikle olsun kamera açılarıyla olsun tam bir ahenk ve ritim içerisinde. Öyle bir ilerliyor ki filmi kulaklarınızla bile takip edebilirsiniz. Işık oyunları, evin içinin ve dışının amaca hizmet edecek şekilde kullanılması insani "işte bu saf sinema" dedirtiyor. Hele ki sahneler arasında bir piyano düeti sahnesi var ki o sahnenin verdiği zevki 2000'li yıllarda çekilmiş filmlerdeki birçok sahnede bulamıyorum.

Piyano düeti sahnesi çok başarılıydı.
Performanslara gelirsek Mia Wasikowska geleceğin kadın oyuncusu olduğunu ortaya koyuyor. Şimdiki önemli aktristlerden birinin yerini alacak gibi. India'da çok parlak bir performans sergiliyor. Matthew Goode, Wasikowska'nın yanında aksamasa da bence Charlie Amca karakteri daha ürkütücü canlandırılabilirdi. Nicole Kidman ise zaten küçük bir rolde kendinden bekleneni yapmış diyebiliriz.

Yönetmen Chan-Wook Park, "India'yla Evelyn'i bir kaleye kapanmış kraliçe-prenses olarak tasvir etmeye çalıştım." diyor.

Stoker üzerine çok konuşulabilecek bir film. Birkaç kötü eleştiri de okudum ama eğer sinemayla alakanız Kanal D'nin gece yarısı verdiği filmlerden ibaret değilse, eğer sinemayla kendi çapınızda ilgileniyorsanız beğeneceğiniz bir film. Kurgusu, senaryosu, müzikleri ve oyunculuklarıyla İstanbul Film Festivali'ne de konuk olan Stoker'ı ilk imkân bulduğunuzda izlemenizi öneririm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder