Nasıl Bir Yıldı ve Parçası Olduğunuz İçin Mutlu Muyum? - Atakan Göktepe

29 Aralık 2014 Pazartesi

Nasıl Bir Yıldı ve Parçası Olduğunuz İçin Mutlu Muyum?


Yıl sonları her zaman çok hüzünlü oluyor veya benim genel kabulüm bu yönde. Aslında bir yıl oldukça uzun bir süre. Yazıya başlamadan önce yılın ta başında nerede olduğumu düşündüm de bir yıl gibi bir sürede bir sürü şey değişebiliyor. Bu yıl da diğer 17 yıl gibi birbirinden ilginç ve iç sıkıcı gelişmelerle geçti.
            Bu yazıyı yazma isteği aslında dün gece Ayşe’yle konuşurken geldi. Kendisi bloguna hep özendiğim yıl sonu yazıları yazar. Aslına bakarsanız bu yazılar hep fazla kusursuz olur. Gayet toparlayıcı, ziyadesiyle matematiksel… Esas ilgimi çeken kısım ise sayısal veriler verdiği kısımdı her zaman. Dün de bundan bahsettik. “Ya,” dedim. “Sen bunların hepsini nasıl sayıyorsun. Ben her yılbaşı sana özenip izlediğim filmleri, okuduğum kitapları saymaya çalışıyorum ama hep unutuyorum devamını getirmeyi.” O da bu sayılarının hepsinin doğru olmadığı gibi hayal kırıklığına uğratıcı bir itiraf da bulundu. Bu itiraf bana da bir yıl sonu yazısı yazma hevesi verdi. Aslında bloguma giren birisi benim sıkıcı yılımı okumak istemeyebilir de ama ben her zaman bu blogu yayın yaptığım bir organdan ziyade kişisel bir günlük, bir muhasebe defteri olarak görmüşümdür. O sebepten başladım yazmaya. İtirafına rağmen Ayşe’nin yazılarını seviyorum, bu senekini de bekliyorum bu arada.


Ocak 2014. 12. Sınıftaydım.Dünyanın en iğrenç şeylerinden biri olsa gerek üniversiteye hazırlanmak. Aslında bu süreci yaşarken böyle düşünüyordum ama şu anda o eski sefil günlerime özlem duymuyor değilim. Bu, o dönemden de sefil bir durumda olmamdan kaynaklanmıyor hatta çok daha iyi durumdayım aksine. Ancak o günlerin de kendine özgü bir güzelliği olduğunu anlamam için onları geride bırakmam gerekti diyelim. Çok sevdiğim rehber öğretmenim Hale Hocam derdi “yılbaşından sonrası çabuk gelir” diye. Nitekim geldi. Önce YGS, ardından birden fazla LYS sınavını atlattım, daha doğrusu atlattık. Yılbaşındaysa bitkindik hepimiz, şahsen ben dışarı çıkmadım o gece.
            Velhasıl sınav her şey değil, hayat bundan ibaret değil yani. Yaz tatilinde aşırı rahattım ve bir sürü film izledim, arzuladığım sayının altında kitap okudum. Bu yazı özel kılansa Bozcaada tatilim oldu. 4 arkadaş Bozcaada’ya çadır (ölüm) kampına gitmiştik. Bozcaada cidden bir cennet. Kalesi, daracık sokakları, kilisesi, taş evleri, pansiyonları, koyları ve birçok şeyiyle korunmuş bir alan. Gerçi orası da imara açılıyor. Bozcaada’da gece gezip eğlenip kampingimize döndük. Gece 3 gibi bir yıldırımlı, yağmurlu fırtına başladı. Altımız çamur, kaldığımız yer çadır, yakınımızdaki koya yıldırım düşüyor ve altımızdaki zemin sallanıyor. Korkuyla kampingin ortak alanına gitmiştik sabahın 4’ünde. Herkes toplaşmış, polarlara sarılmış korku içinde sabah olmasını bekliyorduk. İlginç bir deneyimdi. Ölüme çok yakın hissetmiştim kendimi.
            Tercihler açıklandı ve Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Gemi Makineleri İşletme Mühendisliği’ni kazandım. Yıldız Teknik, babamın mezun olduğu üniversite olduğu için benim için ayrı bir anlamlıydı. Eylülde kayıt yaptırdım ve İstanbul’a taşındım.

            En başta dedim ya bir senede ne çok şey değişiyor diye. Dokuz ay sonra ikamet yerim İstanbul haline gelivermişti. İstanbul tabi Türkiye’de yaşayabileceğiniz en iyi şehir. Ayak uydurmam da çok zor olmadı.
            Bu sene Ayşe’yle 3,5 saatlik sinema tecrübeleri yaşadık. Bunlardan biri The Wolf of Wall Street’ti ve tabi diğeri de Nuri Bilge Ceylan’ın başyapıtı Kış Uykusu’ydu. Bu senenin harikulade gelişmelerinden biri de Kış Uykusu’nun Cannes’daki başarısıydı zaten.

            İki tiyatro oyunu izledim bu sene. Biri Oyun Atölyesi’nde izlediğim Kim Korkar Hain Kurttan?’dı, diğeri ise Şehir Tiyatroları’nda izlediğim On İki Öfkeli Adam. On İki Öfkeli Adam Sidney Lumet’ın sinemaya uyarladığı meşhur oyunun aynısıydı ve seyri gayet zevkli bir kadro sayesinde memnun ayrıldık salondan, çok güzeldi. Kim Korkar Hain Kurttan peki? Harika! Harika ötesi! Cesur, iddialı, dolu dolu… Zerrin Tekindor hele… Kendisiyle oyun sonrasında konuşup fotoğraf çekildim. Müthiş mütevazı bir kadın, yeteneğinden de sual olunmaz tabi.

            TÜYAP Kitap Fuarı da benim için hareketli geçti. Fuar vesilesiyle daha önceden tanıştığım Sevin Okyay’la, ilk kez konuştuğum Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali’yle bir araya gelme fırsatını buldum. Bir de bayıldığım gerilim yazarı Tess Gerritsen’la tanıştım (muazzam tatlı bir kadın). Tabi bir de Yekta Kopan. Twitter’da kendisiyle “öyküsünden kısa film yapıp ona haber vermediğim” için ufak çapta tartıştık veya tartışmadan da masum haliyle sürtüştük diyebilirim, bilen bilir. Kendisine utanmadan bunu hatırlattım. “E, küsüz biz o zaman?” dedi haklı olarak. Posterimizi gösterdim, filmden, yaptığım ayıptan sonra da ne kadar utandığımdan bahsettim. En sonunda baktı başından ayrılmıyorum “ Tamam barıştık, çak!” diyerek elini kaldırdı. Müthiş derecede mütevazı, sempatik, eğlenceli bir insan. Bu kadar kısa da olsa sohbet edebilmiş olduğum ve onunla –belki habersizdi ama- bir şey paylaşabilmiş olmaktan ötürü müthiş bir gurur duydum.
            Öyle veya böyle bir yıl daha geldi ve geçti. Artık farklı bir şehirde yaşıyorum, farklı şeylerden zevk alıyorum, farklı alışkanlıklarım var. Toparlarsak bu duygu ve düşüncelerle iyi kötü bir yıl geçirdik diyebilirim. Sinema sevgimden ötürü bu yazıyı, bu sene izleyip en sevdiğim filmlerin bir listesini yaparak bitireceğim. Hepinizin yeni yılını kutluyorum ve mutluluklar diliyorum. Seneye yine bu zamanlar bu blogda  olacağım. Ama tabi kader bu...


1.       Kış Uykusu
2.       Boyhood
3.       The Grand Budapest Hotel
4.       Nightcrawler
5.       Gone Girl
6.       Ida
7.       The Double
8.       İtirazım Var
9.       Only Lovers Left Alive

Listeyle ilgili not: Bu listeyi Filmekimi’nin kaçırdığım için Mommy, Leviathan, Whiplash gibi çok övülen ve listeme çok üst sıradan gireceğine emin olduğum filmleri henüz izleyemeden yaptım. Başka Sinema sayesinde bu filmleri Aralık, Ocak, Şubat aylarında bunları tamamlamayı umuyorum. Liste eksik gibi görünürse sebebi budur. Interstellar’ı ise benim için ciddi bir hayal kırıklığı olması açısından bilinçli olarak yazmadım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder