Skyfall - Atakan Göktepe

3 Aralık 2012 Pazartesi

Skyfall


Yapım: 2012 - ABD
Tür: Aksiyon, Macera, Polisiye, Casusluk
Süre: 143 dakika
Yönetmen: Sam Mendes
Oyuncular: Daniel Craig, Javier Bardem, Ralph Fiennes, Ben Whishaw, Judi Dench, Naomie Harris, Helen McCrory, Albert Finney, Michael G. Wilson, Bérénice Marlohe, Ola Rapace, Carol Bunting, Kris Dillon Jr., Craig Izzard, Rory Kinnear, Johanna Jeffress, Tonia Sotiropoulou, Senaryo: John Logan,
IMDb Notu: 8.1
Benim Notum: 8.0

Bond, Ian Fleming'in ünlü romanlarından sinemaya uyarlanalı tam 50 yıl olmuş. 1962 yapımı "Dr. No"dan "Skyfall"a kadar her Bond filmi aksiyon sinemasını özellikle bir alt tür olan "casusluk" filmlerine çok büyük katkılarda bulundu. Skyfall, serinin son filmi olarak büyük beklentilerle vizyona girdi. Yapımcılar kadroyu her anlamda çok akıllıca oluşturmuşlar. Bir kere Daniel Craig, 50 yıllık Bond tarihindeki ilk sarışın Bond olma özelliğini taşımakla birlikte çok yerinde bir seçim. Bir kere orijinal İngiliz. M ise daha az gizemli ama daha otoriter bir imaja sahip. M'in kadın olması da daha farklı bir yenilik. Bu, duygularını belli etmeyen, kuvvetli, otoriter kadını Judi Dench'e teslim etmek de gayet makul bir karar.
Skyfall teknik anlamda gayet sağlam ve de eğlenceli bir film. Senaryo konusunda söylenecek çok şey var, bunların çoğu da olumlu şeyler elbette. Çünkü bir Bond senaryosu yazmak çok zor, bir de iyi bir Bond senaryosu yazmak, büyük ihtimalle, çok zor.

Film açılış sahnesini, ülkemizde uzun uzadıya konuşulan, yer yer eleştirilen Türkiye sahneleriyle yapıyor. Ne kadar tatmin oluruz veya ne kadar beğeniriz bilemiyorum ama bu ülkenin Türkiye olduğunu görmezden gelerek düşünürsek film aksiyonu baştan tattırıyor seyirciye. Filmin sonuna kadar yavaşlamayan tempo Bond'un İstanbul'da görevde olmasıyla başlıyor. Aslında bazı "manzaralar" gayet hoş ve İstanbul'un büyüleyici atmosferini seyirciye ulaştırmayı başarıyor. Ama Kapalı Çarşı'nın "gerçekte olmadığı üzere" önünde insanların rastgele, pazar havasında ticaret yaptıkları bir yer olarak gösterilmesi hoş değil. Kadınların ya kapalı ya da suratına bakılmayacak şekilde iri ve çirkin, erkekler hep Araplara yakın derecede esmer. İnsanlar pejmürde ve fakir. Sonuç olarak açılış sahnesi bir Bond filmi için harikulade ama bir Türk için pek bir buruk, pek bir sinir bozucu. Türkiye'nin Batı timsali, hatta neredeyse en batısı İstanbul'la en doğularından Adana'yı aynı yermiş gibi göstermek ne kadar objektiftir bilinmez. Bunun dışında İstanbul gibi gösterilen ama Adana'da çekilen tren sahnesinin de çok etkileyici olduğunu not düşeyim.
Bunun dışında film Fethiye'yi de mesken tutuyor ama bu sahneler filmin belki iki dakikasını anca dolduruyor. Bu sahnelerde de sakallı, maganda tipli insanlar var.



Film bundan önceki iki filmden farklı bir tema seçmiş kendine. Malum yönetmen de değişik. "American Beauty" filmiyle Oscar'ı kucaklamış Sam Mendes oturuyor filmin yönetmen koltuğunda. 
Skyfall Daniel Crag'li iki filmden de farklı olarak kendi içinde bile tema farklılıkları olan bir film. Film klasik bir Bond filmi olarak başlıyor ama tamamen alışılmadık bir olayla filmin olay örgüsü seyir değiştiriyor. İlk yarının sonlarına doğru yaşlanmış, güçten düşmüş bir Bond izliyoruz. M de ha keza aynı şekilde. MI6'i ve özellikle M'i bitirmeye yönelik güçler hiç durmadan çalışıyor. İşte bu güçlerin başındaysa filmin seyir zevkini yükselten kötü karakterimizle tanışıyoruz: Javier Bardem'in güçlü yorumuyla Silva.


Silva eski bir MI6 ajanı ama M diğer ajanlarını kurtarmak adına Silva'yı feda edip onun ismini ifşa edince çok zor zamanlar yaşamış ve ölümden kıl payı kurtulmuş. M'e öylesine kızgın ki onu ve MI6'i bitirmek için elinden geleni yapacağına yemin etmiş. Filmde onunla ilgili bir sürü gerilimli ve zevkli sahne izliyoruz.
Film ton ve tema olarak çok çeşitli ve seyri kolaylaştıran hatta daha zevkli hale getiren tonlar seçmiş kendini. Yeri geldiğinde İstanbul'un oryantalistik havası, yeri geldiğinde Şangay'ın renkliliği, yöreselliği ve görkemliliği, yeri geldiğinde Londra'nın asaleti ve sadeliği ve finalde de İngiliz taşrasının huzur verici yanıyla izlemesi gayet zevkli bir 2,5 saat sunuyor seyirciye.
Silva karakterinin, zehir içerek damak, boğaz vb.ni eritmesi ve ağzının içinin (damağı ve dişlerinin bazıları) takma olması harikulade bir teknoloji ve makyaj tekniğiyle yansıtılmış. Hitchcock filmiyle Anthony Hopkins'in Alfred Hitchcock makyajı Oscar'larda öne çıkar gibi ama seyirci için gayet etkileyici bir makyaja sahip Silva karakteri de göz ardı edilmemeli. Onun dışında film en kolay seyirli kovalamaca sahnelerine sahip. Özellikle metroda Bond'un Silva'yı kovaladığı sahne Açlık Oyunları'ndaki o baş döndürücü kamera açılarından sonra iyi geldi.
Film çeşitli ülkeleri mesken tutarak farklı bir doku yakalamışsa da İngiltere göndermelerinden vazgeçmiyor. O yönden eski Bond filmlerini göz ardı etmeyen gerçekleştirdikleri bu tutuculuk benim hoşuma gitti. Özellikle çoğu sahnede klasik Bond tema müziğini duymamız ayrıca şıktı. Yeri geldiğinde tatlı bir melodi olarak Adele'in Skyfall'unu duyuyoruz arka plandan, yeri geldiğinde ise klasik Bond temasını. Eskiyle yeninin büyüleyici bir sentezi.

Final sahnesi belki de biraz sönük kalıyor ve filmden önce ve hatta film sırasında öyle bir beklenti yaratıyor ki Skyfall insan daha farklı bir şey bekliyor. Aynı zamanda Bond'un her zaman karanlıkta olan ve bence de her zaman karanlıkta kalması gereken geçmişinden bir şeyler öğrenmemiz aslında pek olmaması gereken bir durumdu. Aynı zamanda Skyfall kasabasında rastladığımız Albert Finney de benim için filmin sürprizi oldu. Final sahnesinde (üstü kapalı geçeceğim) yangın sahnesi ve de donmuş gölün içindeki boğuşma sahnesi harikulade etkileyici.
Filmin olumsuz yanlarından biri ise çok olağanüstü olayın olmasıydı. Bond'un nefesi kaçmasına rağmen yaklaşık üç dakika boyunca suyun altında kalabilmesi gibi gerçekçi olmayan detaylarda bir Bond klişesinin devamı olarak nazar boncuğu olsun.
Bir de Silva karakteri ne kadar başarılı canlandırımışsa canlandırılsın ben karakterin orijinallikten uzak olduğunu düşünüyor. Aslında The Dark Knight'ın Joker'ini izliyoruz bence ama daha yumuşağı, daha beyefendisi. Sinemaya yenilikçi bir kötü adam tipi getirmiyor maalesef.
Arkadaşlarımın bazıları filmi aşırı klasik ve klişelerle dolu olmakla suçlamışlardı ama ben tam aksine bundan memnun kaldım. Ben klasik bir Bond filmi izlemeye gelmiştim ve istediğimi de aldım. Bence sinemada görülmeye değecek çekilen en iyi Bond filmlerinden biri. En azından 21. yüzyılda çekilen EN İYİ Bond filmi diyebiliriz. Gidin izleyin derim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder