En İyi 10 Tim Burton Filmi - Atakan Göktepe

6 Ekim 2014 Pazartesi

En İyi 10 Tim Burton Filmi


Son dönemde kendini tekrar ettiği konusunda hayranları tarafından tenkitler alan Tim Burton aslına bakarsanız yakın sinema tarihimizin en yaratıcı yönetmenlerinden biri. Ansiklopedik açıklamalara falan da lüzum yok açıkçası. Çoğumuz en az bir Tim Burton filmini izlemişimizdir hayatımız boyunca veya en azından aşinayızdır. Benim için de çok özel yeri olan bir adamdır Tim Burton. Aklımda son dönem izlediğim bir film hakkında bloguma yazı yazmak vardır. Sonra Big Eyes'ın fragmanını izledim ve dedim ki "Neden Top 10 Tim Burton filmleri listesi yapmayayım?"

Bu listedeki aşağı yukarı her filmin benim için yeri bambaşkadır. Özellikle Sweeney Todd, odamda/duvarımda posteri olan tek filmdir. Tim Burton aşkım bambaşkadır benim. Herkesin acımasızca eleştirdiği Dark Shadows'u dahi sinemada iki kez izledim, öyle diyeyim. İşte en sevdiğim filmlerin sırası:

1.)Sweeney Todd: The Demon Barber of Fleet Street/Sweeney Todd: Fleet Sokağının Şeytan Berberi

Şimdi Tim Burton'ın tarzı, dokunuşu bambaşkadır. Tabi izleyicilerin zevk ve beklentileri de çok farklı. Bir başka listede liste başında Tim Burton'ın Edward Scissorhands'ini ve ya Beetlejuice'unu, yani tam Burtonesk filmlerini, görürsünüz. Ama ben bu listeye Sweeney Todd'la başlamak istiyorum.
Şahsi görüşüm: Sweeney Todd Tim Burton'ın sanatının zirvesidir, opus magnumudur. Yıllardır Tim Burton filmlerinde izlediğimiz bayılarak izlediğimiz her şeyin müthiş bir görsellikle tekrar ele alınışıdır. Sweeney Todd'un öyküsü yıllar boyu İngiltere'de anlatılagelmiştir. Sweeney Todd, ya da gerçek adıyla Benjamin Barker, ve Mrs. Lovett'ın gerçek kişiler olduğu iddia edilir. Yine İngilizlerin penny dreadful dedikleri ucuz korku romanlarına ve oyunlarına konu olmuş bir öyküdür bu. Birçok edebiyat, tiyatro ve hatta sinema denemesi olsa da Sweeney Todd'un hikayesi ilk kez Hugh Wheeler'ın yazdığı, efsanevi Stephen Sodheim'ın ise şarkılarını bestelediği ve sözlerini yazdığı Brodway müzikaliyle adamakıllı ele alınmış. Başrollerdinde Len Cariou ve Angela Lansbury'nin oynadığı bu müzikal 8 dalda Tony Ödülü kazanmış efsanevi bir oyun. Türündeki diğer oyunlardan kesinlikle daha farklı bir yerde. Angela Lansbury "Oyunu ilk oynamaya başladığımızda seyirciler üzerlerine sıçrayan kanı gördüklerinde şok oldular ama sonradan alışıp oyunu çok sevdiler." diyor. 2014 senesinde ise Mrs. Lovett'ı Emma Thompson'ın oynadığı bir versiyonu hala sergileniyor.
Konu ise şöyle: Berber Benjamin Barker, karısı Lucy ve bebekleri Johanna mutlu bir hayat sürmektedir. Lucy'e aşık olan kötüler kötüsü Yargıç Turpin mahkemesinde çıkarttığı uydurma bir suçla Benjamin'i sürgüne gönderir ve Lucy'i elde etmeye çalışır ama Lucy direnir ve zehir içer. Yargıç ise bebekleri Johanna'yı alır. Benjamin bir şekilde sürgünden kaçıp Londra'ya döner ve Fleet Sokağı'ndaki eski dükkanını bulur ve orada eski komşusu Mrs. Lovett ile karşılaşır. Bundan sonra adı Sweeney Todd'tur ve tek amacı Yargıç'ı ve yardakçısı Mübaşir'i yakalamak ve usturasını konuşturmaktır. İşler çok daha tehlikelidir çünkü Yargıç, kızı Johanna'ya sahiptir ve yakın zamanda onunla evlenme niyetindedir.
Bu filmi daha önce bu blogda eleştirdiğim için uzun uzun bir eleştirisi yazısı yazmıyorum. Sweeney Todd tadından yenmez bir intikam öyküsü. Filmin tanıtım sloganı da zaten "Asla Unutma, Asla Affetme".
Tim Burton'ın en kanlı filmi olarak geçiyor Sweeney Todd. Şeytani berber Sweeney Todd rolünü Johnny Depp oynuyor ki karaktere getirdiği "Depp dokunuşu" filmin artılarından. Aynı zamanda Johnny Depp bu filmle, şu an için, son Oscar adaylığını kazanıyor ve Altın Küre'yi kazanıyor. Çok çok sevdiğim Helena Bonham Carter ise Mrs. Lovett rolüne çok oturuyor. Filmografisindeki çoğu karakter de zaten aynı şekilde pasaklı ve deli ama hiçbiri bu kadar şeytani değil.
Müzikal olmasına rağmen hiç sıkmayan bu muhteşem ötesi filme mutlaka şans verin.

2.)Vincent

Şimdi diyebilirsiniz ki "Ya Atakan, ne boş adamsın. Bu uzun metraj değil ki, kısa film. Bunun ne işi var?!". Evet arkadaşlar bu bir kısa film ama her saniyesiyle bir Tim Burton filmi. Tim Burton'ın elinden çıkan en iyi işlerden biri. Kariyerinin başlangıcı kabul edebiliriz bunu.
Vincent Malloy isimli yedi yaşındaki bir çocuğun kendini Vincent Price sanması ve de onun gibi gotik takılması, yaşına bakmadan buhranlar geçirmesi üzerine çok tatlı bir kısa film. Bir stop-motion tabi ki. Vincent Price'ın bizzat kendisi seslendiriyor Tim Burton'ın yazdığı muhteşem şiiri. Siyah-beyazlığıyla atmosferiyle, efektleriyle, senaryosuyla tepeden tırnağa tipik gotik bir Burton filmi. Youtube/Vimeo gibi ortamlardan rahatça izleyebileceğiniz 8-9 dakikalık bir kısa. Telefonunuzdan bile izlemek için vakit ayırsanız övgülerimin boşa olmadığını görürsünüz.

3)Ed Wood
Ben biyografileri çok seviyorum ya. Özellikle iyi bir biyografiyse izlediğim cidden çok zevk alıyorum. Ed Wood da çok iyi, çok başarılı. Sinema apayrı bir tutkudur. Ne sonuç elde edersen et onu sevmeyi bırakamazsın, içinde bulunmana engel olunamaz. Ed Wood Jr. da öyle bir adam. Çok heyecanlı bir senarist/yönetmen. Çok garip çok renkli bir şahsiyet. Bir kere kadın kıyafetleri giymeyi seviyor, özellikle angola kazaklara bayılıyor ama travesti değil veya herhangi bir homoseksüel eğilimi yok. Korku filmleri çekiyor ama bu filmlerin kalitesinin nasıl olduğunu hatta senaryosunun tutarlı olup olmadığını dahi önemsemiyor. Kendisi zaten uzun süre "Dünyanın En Kötü Yönetmeni" unvanını gururla taşıdı çünkü önemli olan iyi veya kötü film yapmak değil seyirciye ulaşmaktı onun için. Gerçi son dönemlerde Türk Sineması öyle filmler yaptı ki kendisine bu unvanı bırakmadılar.
Ed Wood'u Johnny Depp, sevgilisini Sarah Jessica Parker ve 1931'deki Dracula performansıyla her zaman aklımızda olacak Bela Lugosi rolünde ise Martin Landau'nun oynadığı bu film Burton'ın en iyilerinden.

4.)Big Fish/Büyük Balık

Büyük Balık'ın sloganı "Hayatın kendisi kadar büyük bir macera"ydı. Aslında film için bunun üstüne bir şey söylemeye lüzum yok. Tim Burton, Daniel Wallace'ın aynı adlı romanından uyarladığı bu filmde hikaye içinde hikaye anlatıyor. Edward Bloom harika bir hayat geçirmiş; ancak artık yaşlanmış ve hastalanmıştır. Oğlu Will yıllardır babasıyla küstür ve annesinin ricasıyla babasının son günlerinde onun yanında olmak için karısıyla beraber baba evine gelir. Küsme sebepleri, Will'in babasını aslında tanımadığını düşünmesidir. Edward Bloom hikâyeler anlatmayı çok seven bir adam olmuştur hep. Oğluna da kendi hayat hikayesini abartılarla anlatmış olduğu için oğlu da aslında babasını tanıyamaz hale gelmiştir. Aslında içeriğe dair daha açıklayıcı bir şeyler yazacaktım ama Büyük Balık öyle bir film değil. Anlatmam pek bir şey ifade etmeyecek. Liste yaptığım için tekniğine de girmek istemiyorum ama izleyeceğiniz en büyülü filmlerden biri.

5.)Edward Scissorhands/Makas Eller
Tam anlamıyla bir klasik. Tim Burton'ın en orijinal, en güzel işlerinden biri. Peg, Avon satan bir ev hanımıdır. Tatlı, herkesin birbirini tanıdığı, küçük bir muhitte yaşamaktadır. Bir gün Avon satmak için kasabalarındaki tepede bulunan kaleye çıkıyor ve burada Edward'ı buluyor. Edward bilindiği üzere elleri yerinde makaslar olan bir eleman. Peg onu alır ve evine getirir. Tim Burton filmlerinin güzelliklerinden biri de bu. Çoğu karakter o kadar garip ki; garipliklere çok şaşırılmıyor. Edward da uyum sağlıyor aileye ve kasabaya. Ve bu sırada da evin kızı Kim'e de aşık oluyor. Dediğim gibi tam bir Burton klasiği, garipliğin, eksikliğin, gotizmin kendini hissettirdiği kalp ısıtan bir film.

Diğerleri için bir şeyler yazıp listeyi uzatmaya gerek yok diyorum:

6.)Sleepy Hollow/Hayalet Süvari

7.)Beetlejuice/ Beterböcek

8.)Corpse Bride/Ölü Gelin

9.)Charlie and the Chocolate Factory/Charlie'nin Çikolata Fabrikası

10.)Batman

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder