Tür: Dram, Gerilim, Gizem, Korku, Polisiye, Psikolojik,
Süre: 109 dakika
Yönetmen: Alfred Hitchcock,
Oyuncular: Anthony Perkins, Janet Leigh, Martin Balsam, Lurene Tuttle, Vera Miles, Sam Flint, Mort Mills, Patricia Hitchcock, John McIntire
Senaryo: Robert Bloch, Joseph Stefano
Kişisel Notum: 9/10
Kült film dediğimiz filmler nasıl olur diye soran olsaydı bana, bir The Exorcist'i bir de Psycho'yu gösterirdim. Alfred Hitchcock'un baş yapıtı olarak adlandırabiliriz bu filmi. Arkadaş, bir filmin senaryosu, müzikleri, oyuncuları bu kadar mı kusursuz olur. Hele Hitchcock! Tüm yeteneklerini dökmüş ortaya. Robert Bloch'un yazdığı aynı adlı eserden uyarlanan eser Ed Gein'in cinayetlerin esinlenilerek yazılmış. Anthony Perkins ise karakterin hakkını vermiş ama her zaman söylediğim gibi; bir filmde en önemli öğe yönetmeninin kendisidir. Hitchcock uyarlamaları kitaplara gömülmeden ama özünü koruyarak kendine göre öyle bir uyarlıyor ki yine, hayran kalmamak mümkün değil. Keşke David Yates de örnek alsaydı üstadı da Harry Potter'ları murdar etmeseydi.
Şöyle filmden bahsetmek gerekirse; Marion Crane, erkek arkadaşı Billy'e deli gibi aşıktır. Aşıktır ama her şey aşkla olmuyor. Billy karısından boşanmış ve eski eşi bir daha evlenene kadar ona nafaka ödemek zorunda. Bu yüzden bir dükkanda çalışıyor. Anlayacağınız fakir ama genç, yakışıklı. Marion iş yerine gittiğinde çok zengin ve yaşlı bir adam bir ev satın alıyor. Tüm parayı nakit olarak veriyor. Patronu Marion'a parayı bankaya götürmesini söylüyor. Marion iş yerinden çıkıyor ama şeytan dürtüyor ve parayı bankaya götürmüyor. Onun yerine eşyalarını toplayıp parayla birlikte Billy'nin yanına kaçıyor. Tam kasabaya yaklaşmışken şiddetli bir yağmur yüzünden yoluna devam edemiyor ve kıyıda köşede kalmış, sessiz, sakin ve civardaki tek boş otel olan Bates Motel'e giriyor. Burada Norman Bates ve annesiyle tanışma lütfuna erişiyor.
Tabi adamlar salak değil. Parayı bulmak için tutulan özel dedektifte Marion'un peşine takılıyor. Bu rolde Martin Balsam çok iyi gitmiş bence.
Ah, tabi bir de duş sahnesi var. Allahım o ne müthiş sahnedir. O ne naif, ne dozunda, ne gerilimli ve ürpertici bir sahnedir.
Bu sahne, dediğim gibi, dozunda. Çıplaklıktan ve erotizmden uzak sadece türe ve kitaptaki sahneye hizmet eden, aynı zamanda izleyiciye hayatının en iyi beş dakikasını yaşatmak isteyen bir sahne olmuş. Duş sahnesinin çekimleri haftalar sürmüş. Hitchcock mükemmele erişene kadar çekmiş bu sahneyi. Bence 1960 tarihli bir film için sinemada yeni bir çağ demek bu sahne.
Gelelim oyunculara Anthony Perkins'e söyleyecek tek lafım dahi yok. İki kişilikli bir adam ancak bu kadar yansıtılabilirdi. O gülüşler, bakışlar da nedir? Gerçekten de Norman Bates olsa bu kadar olur. Günümüzdeki oyuncuların performanslarının ne kadar bayağı olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Şimdi oyuncular karakterleri oynuyorlar sadece. O karakterin kendisi olamıyorlar.
Janet Leigh'in mimikleri nedir öyle yahu? "Allahım işte budur."diyor insan. Bizim ihtiyacım olan bu. Biraz karakterle uyum.
Kitap inceden "Çocuklarımızı iyi yetiştirelim, baskıyla büyütmeyelim." mesajı verirken film böyle bir kaygı yaşamıyor ve klişelerden uzak bir finalle film sona eriyor.
Filmde muallakta kalan veya bahsi geçip gösterilmeyen hiçbir şey yok. Yönetmen her şeyi vermiş filme. Spoiler olmasın diye söylemiyorum neler olduklarını, filmi izlerseniz anlarsınız. Alfred Hitchcock tarzını ve farkını bir kez daha ortaya koyuyor, söylenecek laf yok.
Bu duş sahnesi günümüz sinemacılarına ibret olsun bence.
Anthony Perkins için ne söylenebilir ki başka?
Muhteşem ayrıntıları sahneyi izlerseniz daha iyi fark edersiniz.
Norman'la Marion arasındaki diyaloglar çok iyiydi.
Filmin kamera arkasından bir fotoğraf.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder